Merhaba Hayat!
Arkadaşlarla
Seni savunmaya geldik.
Bilgi insanının bir sözüyle giriş yaptım. Bilgi insanı, bilgisiyle ustaca yaşamaya çalışan kişidir. Burada bilgi derken günlük yaşamı sürdürmek için çoğu zaman ayırdına varmadığımız bilgiyi kastetmiyorum. Batılının “know how” dediği bilgiyi de anlamıyorum. Bilgi, yaşamdan hayata çıkarken, merak ederek, can atarak, emek harcayarak, olabildiğince ayrıntılarına, temellerine varmaya çabalayarak, başarabilirsek yorumlayarak edinmeye çabaladığımızdır. Bu anlayışla baktığımızda yazık ki birçok bilim insanı bilgi insanı değildir. Öğrendiğini meslek bilgisi olarak anladığından bilgisinin ilişkili olduğu diğer bilgi alanlarından habersizdir. Öğrendiklerini, öğrettiklerini eleştiremez, yorumlayamaz, elbette onlara katkıda da bulunamaz. İşini yapar, memurdur. Makalesini yazar. Sempozyumlara katılır. Şimdi ülkemizde pek moda olan üç beş yabancıyı çağırarak adının “uluslararası toplantı” olarak konulduğu toplantılara katılır, sunduğu bildirinin adı Türkçe de olsa programa uyduruk bir İngilizceyle yazılır. Puan alır, terfi eder. Artık terfilerin en üst sınırına varınca siyasal, ekonomik ilişkilerin ardına düşer. Bilgi onun için yaşamın bir parçasıdır, hayatın değil. Değerler yaşayamaz, çünkü kendi çıkarları odağında düşünür, öyle yaşar. Küçük düşünür. Dar düşünür. Bilgi onun yaşamını sürdürmeye yarayan bir araçtır. Hayat bilgisi değildir ondaki, öyle sunup, pazarlasa da yaşam bilgisidir.
Oysa yaşam gelişmek, canlanmak, zenginleşmek, daha özgür, daha özerk, daha hakça, daha az zulmün olduğu bir dünya için hayat bilgisine gereksinim duyar. İnsan, yaşamını hayata dönüştürdükçe insan olur. Bu da bireyin kendindeki insanı keşfetmesiyle olanaklıdır. O, belli bir yer ve zamanda doğmuş, yalnızca egosunu ve dar çevresini düşünen bir varlık değildir. O, yaşadığı gezegendeki yaşam ve hayatın canlanıp, olanca zenginliğiyle hakça yaşamasından sorumlu belli bir canlı türünün bireyidir.
Bilgi niçindir? Niçindir bunca okumamız? Eskiler, “vatana millete hayırlı evlatlar olmak için okumak, öğrenmek gerekir” derlerdi. “Okusun adam olsun. Okusun insan olsun” demek isterlerdi, çoğu zaman. Bilgili insana toplumda saygı duyulurdu. Bilgiyi yararlı görürlerdi. Elbette bilginin bir arada yaşamayı bozucu etkisinden korkulurdu. Kimi filozoflar, bilim insanları, bilge kişiler, sanatçıların dışında genellikle bilgi yaşam içindir. Bilgi güçtür sözünü yaşamda egemenlik sağlamak için güçtür olarak anlayabiliriz. Politik bir güçtür. Silah yapmak için, algı yönetimini sağlamak, gerçeği kurgulamak, insanları sömürerek dünyayı ele geçirmek için kullanılabilir.
Bilgi, insanları cahilleştirmek için de kullanılabilir. Okuya okuya bilgisizleşen, bilgiyle nasıl yaşayacağını, hayata nasıl tutunacağını bilemeyen insanları akademik dünyada da görebilirsiniz. Bilgisinin altında ezilen, bilgisini bir hamal gibi taşıyanlara ne demeli? Bilgisiyle şaşkın şabalak kalanlar, bilgisiyle kendisini bilmeyenler, bilgisiyle kabalaşıp çirkinleşen, şiddet uygulayanlar bilgi sağlığı bozuk insanlardan birkaç örnektir.
Bilgiyle nasıl yaşanabilir sorusuna verilen yanıtlar da bilgidir. Bu bilginin bilgisi eyleme dönüşmedikçe, bilgiden “olmaya” geçemedikçe bir anlamı yoktur. Bilgi insanı bilgisiyle eyleyendir. Bilgisiyle olan, oluşan, oluşmakta olandır.
Bu eylem, bu oluş, bizi insan olma yolculuğuna çıkarır. İnsanlarla bir arada yaşayarak insan olurum, bilgimle birlikte yaşayışa katkıda bulunmaya çabalayarak yürürüm. Bilginin bir sorumluluk, bir ahlak duygusu gerektirdiğini duyarım. François Rabelais’nin sözleri yankılanır kulağımda: “Science sans conscience n’est que ruine de l’âme.” Vicdansız bilim ruhun harabesidir. Bu vicdan (conscience) yeryüzünde, evrende kendimizi bulamadıkça, kendimizi bilemedikçe oluşamaz. Bugün dünyada ne yaptığını, ne bildiğini bilmeyen ne çok insan var! Onun için bilgiyle yaşadıklarını bilmiyorlar. Örneğin, akademisyen olmak, mühendis olmak, hekim olmak, bütün bu alanlarda bilgi sahibi olmak bizi nasıl bir insan yapmaktadır? Bu bilgi bana hangi duyarlılıklar veriyor? Neleri görmeye başlıyorum? Neleri artık göremiyorum. Neleri görmem gerektiğini anlıyorum?
Kimim ben? Nelerle kandırıyorum kendimi? Yalanlarım neler? Hangi anlamadığım malumatı bilgi diye yutturuyorum etrafıma? Eksiklerim neler? Nerelerde bilgi özürlüyüm? Bilgiyle ilişkim nasıl olmalı ki daha güzel, daha yaşanası dünyaya katkım olsun?
Bilmeyi bilmek bizi daha mutlu insan yapar mı? Yaparsa, nasıl?